Psikoterapi

Psikoterapinin bir kişi üzerinde faydalı olmasını sağlayan önemli unsurlardan biri danışanın psikoterapistiyle kurduğu terapötik ittifaktır. Terapötik ittifak; en genel anlamıyla psikoterapist ve danışan arasında oluşan, danışanın sorunlarının çözümüne ve daha kaliteli bir hayat yaşamasına yönelik insani, güven temelli, işbirliği ve uyuma dayalı ilişkisi sürecidir. Oluşan terapötik ittifak sayesinde danışan belki de ilk defa en mahrem konularını yargılanmadan, eleştirilmeden bir başkasıyla paylaşma ve çözümleme imkânı bulur, zira benzer bir ilişkiyi günlük hayatta başkalarıyla kurması çoğunlukla mümkün olamaz, olsa da çevresindekiler profesyonel bir psikoterapist gibi olayları tarafsız değerlendiremez. Dolayısıyla sadece psikoterapistle kurulan bu terapötik ittifak sayesinde bile süreçte ilerleme kaçınılmaz bir hal alır.

Psikoterapinin faydalı olmasını sağlayan bir diğer unsur ise psikoterapistinin bilgi birikimi, deneyimi ve profesyonelliğidir. Profesyonel bir psikoterapist diğer insanlardan farklı olarak sorunun kaynağını, etkilerini, çözüm engellerini ve çözüm yollarını tespit ederek danışanına has bir iyileştirme süreci planlamasına yetkin bir kişidir. Bir psikoterapisti diğer insanlardan ayıran bu beceri, danışanın sorunlarının kaynağını fark ettirip onları çözümlemesine yönelik oldukça önemli bir etki sağlar. Dolayısıyla psikoterapistin bu profesyonel desteği ve yönlendirmesiyle psikoterapi süreci çok daha hızlı ilerleyebilir.

Bunların yanı sıra, psikoterapist bilgi ve deneyimiyle danışanın sorunlar karşısında baş etme becerilerinin güçlenmesine olanak sağlayan profesyoneldir. Bu sayede danışan psikoterapi süreci boyunca ve sonrasında karşılaştığı sorunlarla daha kolay baş edebilecek bir duruma erişir.

2. Psikoterapi her zaman işe yarar mı?
Psikoterapinin işe yaraması için en önemli unsur kişinin psikoterapi sürecine inanması ve psikoterapiye gönüllü bir şekilde gelmesidir. Aksi takdirde psikoterapist ne kadar da profesyonel olursa olsun kişiye faydalı olma şansı azalır. Kişi değişime inanıp kendi isteğiyle psikoterapiye geldiği zamanlarda ise bunun işe yaraması için en önemli etken psikoterapistin yaklaşımıdır. Terapist ve danışan arasında terapötik ittifak sağlanmazsa psikoterapinin işe yaraması çok zordur ve psikoterapi geçici çözümler sağlamaktan öteye gidemez.

3. Psikoterapiden yararlanılmaya ne zaman başlanır?
Bu sorunun cevabı danışanın yaşı, zekası, eğitim durumu, terapistiyle kuracağı ilişki, seansların sıklığı ve süresi, problemin niteliği ve psikoterapistinin uzmanlığına göre değişiklik arz edebilir. Araştırmalar 6 aylık bir dönemden sonra ölçülebilir olumlu gelişmeler olduğunu gösterse de ilk seanstan itibaren gelişme kaydeden vakalar da vardır. Bunun yanı sıra 1 yıllık bir psikoterapi çalışmasından sonra ise insanların % 75’inin psikoterapiden yararlandığını gösteren araştırmalar mevcuttur.

4. Psikoterapiden yararlanıldığı nasıl anlaşılır?
Psikoterapiden yararlanıp yararlanmadığını en iyi tespit eden danışanın kendisidir. Kendi benlik algısının olumlu yönde farklılaşması, sorunlarla baş etme becerilerinin artması, daha önce hissedilen olumsuz duygu ve düşüncelerin azalması, başkalarıyla kurulan ilişkilerin düzelmesi vb. gibi konularda gelişmelerin olması psikoterapiden yararlanıldığına dair işaretlerdir. Genellikle bu gibi değişimler psikoterapi süreci sonlandıktan sonra da devam eder. Bunların yanı sıra, psikoterapiden yararlanıldığını anlamak için danışan öncesi ve sonrasını değerlendirebilen bir takım objektif testlerle kendi durumun ölçebilir ya da psikoterapistine ölçtürebilir.

5. Psikoterapi neden Türkiye de pahalı bir hizmettir?
Bu durumun birden fazla nedeni vardır:
Birincisi, özellikle Avrupa’da ki bazı ülkelerde ve Amerika’da psikoterapi seansları belli oranlarda sigorta şirketleri ve devlet tarafından karşılanır. Bundan dolayı bu gelişmiş ülkelerdeki insanların psikoterapi desteği alması bütçelerini çok fazla sarsmamaktadır. Maalesef Türkiye’de buna benzer bir altyapı ve standart henüz oluşturulamamıştır.

İkincisi, profesyonel bir psikoterapist hangi mesleki olgunlukta olursa olsun dışarıdan katılacağı eğitimlerle kendisini geliştirmek ve yenilikleri takip etmek durumundadır. Tek başına bu eğitimler bile oldukça yüksek bir maliyeti bulmaktadır. Bunun yanı sıra her psikoterapist için ideal olanı danışanlarıyla ilgili başka bir meslektaşından süpervizyon denilen gözetim ve süreç takibine tabii olmasıdır. Terapistin başka bir uzmandan aldığı bu süpervizyon da psikoterapist için belli bir maddi gider oluşturmaktadır.

Terapistlerin psikoterapi uyguladığı merkezlerin kira, stopaj, faturalar, reklam, sekreter maaşı, vergi gideri gibi diğer masrafları düşünüldüğünde ve psikoterapistlerin verimli olabilmek için sınırlı sayıda danışanla ilgilendikleri göz önündü bulundurulduğunda psikoterapi ücretlerinin birçok insan için yüksek olması oldukça beklenen bir durumdur.

6. Ne sıklıkla psikoterapiye gidilmelidir?
maddi olanakları ve sorunun niteliğine göre değişiklik göstermektedir. Şu an da genel kabul başlangıçta en az haftada 45-50 dakikalık bir seans yapılmasının iyi olacağı yönündedir, Psikanalitik ve dinamik kuram çerçevesinde bir psikoterapi sürecinde ise psikoterapinin faydalı olabilmesi için görüşmelerin haftada en az 2, 3 seans yapılması gerektiği kanısı hakimdir. Bunların yanı sıra, yalnızca tek bir seansın etkili olduğu kişiler olduğu gibi yıllarca psikoterapiye devam etmek zorunda kalan danışanlar da vardır.

7. İyi bir psikoterapist nasıl bulanabilir?
Bu konuda psikoterapistin kişisel özellikleri, mezun olduğu okulu, aldığı eğitimleri, bağlı olduğu meslek örgütü, mesleki tecrübesi, kültürel altyapısı, insani ve etik yönü oldukça önem arz etmekle beraber her danışan için “iyi psikoterapist” kavramı farklılık gösterebilir. Bir danışan için çok iyi kabul edilen psikoterapist bir başkası için vasat ya da yetersiz görülebilir. Burada önemli olan nokta psikoterapist ile danışanın kurduğu güvene dayalı ilişki ve aralarında oluşturdukları psikoterapiye yönelik ittifaktır.

8. Hangi yaşlar psikoterapi için daha uygundur?
Bu sorunun cevabı her kuram ve tekniğe göre farklılık gösterse de yetişkinlikte yaş ilerledikçe psikoterapiden fayda görme düzeyinin azaldığına dair genel bir kanı hâkimdir. Özellikle ergenlerin ve genç yetişkinlerin psikoterapiden daha fazla faydalandıkları söylenebilir.